27 Kasım 2018 Salı

Taptuk Emre Hz. Anlatıyor - ''Teslim ol, huzur bul''



Yol tektir derle ya... Bak yine karşılaştık..


MAŞALLAH Teslim ol Huzur bul ne güzel. ALLAH nasip etsin Teslim olmayı...

Böyle bir ihtiyacık işte bu da... Bu efendi var ya Kasımım.. belki Alattini, belki de Sultan Alparslanı gördü..

Peki neden uzum ömür yaşar kaplumbağlar bilir misin Kasımım?


Teslim olmuş da ondan... Sadece yoluna yürür.. Acelesi yok.. İhtirası yok.. Eeee ihtiras olmayanda vakit bolların..

Hırs daraltır. Hemi vakti..hemi yüreği.. Ne demiş erenler.. Hırs sebebi Hasarettir... Ne demek bu?

Hırs insanı çürütür.. Çürü mü insan? Çürür elbet.. Hırs çürütür.. Değil mi ki her şeyin hırsı var!..

İnsan deden bu varlık nefs sahibidir.. Nefs insanın nefslerinin toplamıdır. Teslim ol huzur bu.. Teslim olmayan durulmaz. Durulmayan huzur bulur mu?
Durulsaydı bu kaplumbağlar değil İnsan sürerdi bu ömrü...




Kimin Muhaciriyiz?
Her şeylerini arkalarında bırakıp yollara düştüler. Varlıklarını terk edip yokluğa talip oldular. Kendi
memleketlerinin sakinleri iken başka bir diyarda muhacir olmayı tercih ettiler. Onlar artık, Allah ve Rasulü uğruna çıkılan kutlu bir göçün kahramanlarıydılar. Ancak şüphesiz onlar için vatanlarından, ailelerinden, evlatlarından ayrılmak mkolay değildi. Öyleyken vatanlarını terk edip en sevdiklerinden
ayrılmayı göze almalarının sebebi neydi? Neydi Allah Rasulü’nün dudaklarından çok sevdiği Mekkesi için “Senden  (zorla) çıkarılmış olmasaydım, seni (asla) terketmezdim.”(Tirmizi, Menakıb, 68) sözlerinin dökülmesine sebep olan? Hz. Ebu Bekir’i mağarada Süraka ile Hz. Ali’yi ise Rasulüllah’ın yatağında en azılı düşmanları ile karşılaştıran sebep neydi?



Yiğitlerin cesaretini sınayan, en cesur olanların kalplerine korku düşüren, Rahman’ın muhacirlerinin ise ancak imanını artıran hicret, kimin içindi? Allah ve Rasulü uğruna yola düşenler için hicret, bir milat, zamana düşülen bir işaretti. Artık onlar için zaman, hicretten önce ve sonra olarak ikiye ayrılmıştı. Hicret ile İslam’ın muhacirleri,  Rasulüllah’ın ayak izlerini takip ederek Yesrib’i medeniyetin merkezi Medine eylemişlerdi. Peki, Mekke’den Medine’ye yol alan herkes, hicrete bu anlamı yüklemiş miydi? Rahman’ın muhacirlerinin gözünde bir Peygamber ibadeti olan hicret, aralarından bir kişi için sadece bir göçten ibaretti. O, Mekke’den Medine’ye sevdiği bir kadına kavuşmak, onunla evlenebilmek için göç etmişti. İlk Müslümanlardan ve ilk muhacirlerden olan
Ümmü Kays b. Mihsan (İbnü’l-Esir, Üsdü’l-Ğabe, VII, 368.) Medine’ye hicret edince, onunla evlenmek amacını taşıyan bir sahabi de onun ardından Medine’ye gitmişti. Hicretinin gayesi Ümmü
Kays olduğundan bundan böyle ona “Ümmü Kays’ın muhaciri” denilmişti.
 (Taberanî, el-Mu’cemü’l-Kebir, IX, 103; İbn Hacer, Fethu’l-Bari,I, 10.)



Rivayete göre, bu olay üzerine Allah Rasulü şöyle buyurdu:

“Ameller niyete göredir. Herkes sadece niyetinin karşılığını alır. Kim Allah ve Rasulü için hicret ederse, hicreti Allah ve Rasulü’nedir. Kim de erişeceği bir dünyalık veya evleneceği bir kadından dolayı hicret ederse, onun hicreti de hicretine sebep olan şeyedir.” (Buhârî, Bedü’l-Vahy, 1.)
Sevgili Peygamberimizin bu mübarek sözleri, bugün muhataplarına şu soruları hatırlatıyor: “Kimlerin, nelerin muhaciriyiz bugün? Hicretimiz kimin için? Adımlarımız kimin izini takip
ediyor? Kimin için gece gündüz demeden yollara düşüyor, yolculuğun zahmetine katlanıyor, cefasını çekiyoruz? Yolculukta döktüğümüz terler kimin uğruna? Para mı, güç mü, itibar mı, aşk mı, şöhret mi yoksa Rızaullah mı menzilimiz? Hakk’a mı batıla mı, kesrete mi vahdete mi dönük yüzümüz? Yolculuğumuz nereye, nereye gidiyoruz? Daha da önemlisi hicretimiz esnasında niyetimiz ne, kalbimizde ne taşıyoruz?” Kalbimizde taşıdığımız niyete göre yolculuğumuz kutlu bir göç, bir destan, ihlasın, sadakatin, kulluğun bir ifadesi olabilir. Çünkü bütün davranışlara anlam katan, onları Allah katında değerli kılan niyetlerdir. Niyetler, amellerin ruhudur. İnsanın bu ruhu hissetmesi ise ancak kendisine yaklaşmasıyla, içine, özüne, gönlüne bakmasıyla mümkündür. Eğer kişi kendisine
yabancılaşmamışsa, aynadaki suretini hâlâ tanıyabiliyorsa, gözleri kalbindekileri göremeyecek kadar körleşmemişse, kalbindeki niyetlerini idrak edebilir. Kalbin niyetlerin mahalli olmasından dolayı Rasul-i Ekrem, “Allah sizin dış görünüşlerinize ve mallarınıza bakmaz, kalplerinize ve amellerinize bakar.” (Müslim, Birr, 34.) buyurarak onun nazargâh-ı İlahî oluşuna dikkat çekmiştir.


Niyetler, amellere açılan kapılardır ve ancak niyet hayır olduğunda akıbet hayır olabilir. Niyetlerin temizliği, arınmışlığı ve halis oluşu kadar amellerimiz ihlaslı sayılabilir. Bu yüzden Rabbimiz, ancak samimi bir şekilde ve kendi rızası gözetilerek yapılan amelleri kabul eder. (Nesaî, Cihad, 24.) Dini yalnız Allah’a has kıldığımızda (A’râf, 7/29.), Rabbimize karşı samimi bir kulluk sergilediğimizde davranışlarımız O’nun için bir değer arz eder. Niyetlerimizde rıza-yı Hakk’ı gözetmediğimizde, niyetimizi salih kılamadığımızda ise salih amellerden de söz edilemez. Bu durumda, ruhumuzun miracına sebep olması gereken namazlarımız, bizleri kötülüklerden alıkoyamaz. Oruçlarımız, artık bizim için bir kalkan değildir, sadece açlık ve susuzluktan ibarettir. Kurbanlarımız Rabbimize kurbiyete vesile olamaz, elimizde kalan sadece onların etleri ve kanlarıdır. İhlasın yerini gösteriş,
samimiyetin yerini riya almışsa, sağ elimizin verdiğini sol elimizin bilmemesi gereken fedakârlıklarımızı herkes biliyorsa, o vakit sadakalarımız Rabbimize sadakatimizi ifade etmekten
çok uzakta demektir. Gösteriş malzemesi yapılan sadakalar ömrümüze bereket getirmekten ziyade bizi çoraklaştırır. Riya ile safiyetini kaybeden ameller, Rabbimizin katında, üzerinde az bir toprak bulunan ve şiddetli yağmura maruz kalınca çıplak hâle gelen kayaya benzer. (Bakara, 2/264.)
Halis ameller, riya ile gösteriş arzusu ile “desinler diye” yapılarak kirletildiğinde anlamını kaybeder, samimiyet olmadan değerler değerini yitirir. Cömert desinler diye infakta bulunan, âlim desinler diye ilim tahsil eden, kahraman desinler diye savaşan kimsenin çabasının hiçbir kıymeti yoktur. Hatta
bu kimseler, sahte niyetlerle yapılan sahte amellerinden ötürü ahirette hüsrana uğrayacaklardır. (Müslim, İmare, 152.) Çünkü ihlası, samimiyeti bilmeyene insanlar “âlim” dese de hakiki cahil
odur. Gönlünü Rabbinin rızasıyla zenginleştirmeyenin adı “zengin” olsa da hakikatte o, insanların en yoksuludur. Samimiyetsiz secdelerle âbit, dünyaya gönül bağlayarak zahit, Ümmü Kays’lara hicret ederek muhacir olunmaz. Gerçek muhacir, her şeyden önce dünyaya ve dünyalıklara dair her şeyi terk ederek “ihlas”a hicret edendir. Uzaklarda bir yerlerde boynu bükük bir hâlde ihlas bizi bekliyor. Riyadan, kibirden, ikiyüzlülükten uzaklaşıp samimiyetin kapısını ne zaman çalacağız? Kulluk
gösterilerinden, gösteriş bağımlılığından, uzaklaşıp ihlas ve takvanın gönlünü ne zaman alacağız? Sahi yolculuğumuz nereye, bizler kimin muhaciriyiz?
Ameller Niyete Göredir! -Hadisler ve İnsan

Ömer b. el-Hattâb (r.a.)’ın aktardığına göre,
Rasûlüllah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Ameller
niyete göredir. Herkes sadece niyetinin karşılığını
alır. Kim Allah ve Rasûlü için hicret ederse, hicreti
Allah ve Rasûlü’ne olmuştur. Kim de erişeceği bir
dünyalık veya evleneceği bir kadından dolayı hicret ederse, hicreti, hicretine sebep olan şeyedir.” 
(Buhârî, Bedü’l-Vahy, 1; Müslim, İmâre, 155.)

عَنْ عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ قَالَ قَالَ رَسُولُ الّٰلِ صَلَّى الّٰلُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ إِنَّمَا الأَعْمَالُ بِالنِّيَّةِ وَإِنَّمَا لاِمْرِئٍ مَا نَوَى فَمَنْ كَانَتْ
هِجْرَتُهُ إِلَى الّٰلِ وَرَسُولِهِ فَهِجْرَتُهُ إِلَى الّٰلِ وَرَسُولِهِ وَمَنْ كَانَتْ
هِجْرَتُهُ لِدُنْيَا يُصِيبُهَا أَوِ امْرَأَةٍ يَتَزَوَّجُهَا فَهِجْرَتُهُ إِلَى مَا هَاجَرَ إِلَيْهِ